Edebiyat ve Tarih İlişkisi

Edebiyat; en basit tanımıyla duygu ve düşüncelerin yazı aracılığıyla önce kitaplara, sonra insanlara, en nihayetinde de gelecek nesillere aktarıldığı bir yazma sanatıdır. Her edebi eser belirli toplumsal, kültürel, siyasi, tarihi, psikolojik dalları içinde barındırır, geliştirir, olgunlaştırır. Bu yüzden Edebiyat niceliksel değil, nitelikseldir. Matematik, İstatistik, Mantık gibi sayısal alanlardan çok, Sosyoloji, Psikoloji, Tarih vb. Dallardan faydalanır. Edebiyatı diğer bilim dallarından ayıran yanı özgün olmasıdır. Kalıcılığı yoktur. Kartopu gibidir. Döndükçe büyür. Büyüdükçe esnek hale gelir. Esneklik zihnin açılmasına, yeni pencerelerin oluşmasına olanak sağlar. Bu yüzden Edebiyat ucu olmayan, sonu da bilinemeyen, belirli başlangıç ve bitiş noktası olmayan kavramdır.

Tarih; insan ve insan topluluklarının geçmişte yaşadığı olayları yer ve zaman belirterek, neden- sonuç ilişkisi içinde belgelere dayandırılarak, objektif şekilde anlatıldığı bir bilim dalıdır. Tarihi olayların tekrarı mümkün değildir. Tarihi olaylar üzerinden yıllar geçse de her zaman tartışmaya açıktır. Çünkü geçmişten bugüne, bugünden yarına değişebilecek kadar hızlıdır. Tarih içinde taşlar hiç beklenmedik şekilde yerinden oynayabilir. Bu yüzden satranç oyununa benzetilebilir. Bir anda kendinizi kale olduğunuz yerde piyona kadar alçalabilir, piyon olduğunuz yerde ansızın kale olabilirsiniz. Ve tarih size ikinci bir fırsatı vermez. Her zaman hangi konumda olursanız olun kendinizi “Tarihin En Değerli Madeni” olarak görmelisiniz. Çünkü tarih sürprizlerle dolu sosyal bilimlerdendir. Önce kendinizi değerli hissetmeli, sonra bunu karşı tarafa hissettirmek zorundasınız. Eğer böyle yapmaz, her zaman kendi basamağınızda didinip durursanız tarih gerekeni yapar ve sizi piyonluktan alıp “kapı dışarı” ediverir. Bu sebeplerden ötürü tüm insanlar yaşları kaç olursa olsun tarihten ders çıkarmalı, bu dersler üzerinden kendini geliştirmeli, yarınlara, gelecek nesillere sağlam bir zemin oluşturmalıdır.

Peki edebiyat tarihin hangi katmanında bulunur? Tabii ki de her katmanında. Dediğimiz gibi edebiyat esnektir. Yerinde hiç durmaz. Yaramaz bir çocuk gibidir. Yaramazlık yaparken aynı zamanda alttan mesajlar gönderir. Hataları göstermesini de doğruları alkışlamasını da bilir. Nankörlük etmez. Edebiyat gücünü bilgiden değil, üsluptan alır. Bu kozunu yeri geldiğinde öyle bir kullanır ki; taştan çiçek de açtırabilir, bir tutam inciri berbat da edebilir. Soba gibi çok yaklaşmayın yanabilirsiniz, fazla da uzaklaşmayın üşüyebilirsiniz. Onsuz yaşayamazsınız. Çünkü insan yapısı gereği duygusaldır. Duyguların olduğu yerde tepkisizlik olmaz. Edebiyat da duygu ve düşüncelere aracılık yapan, onlara yoldaşlık eden, iyiliği de kötülüğü de çok iyi becerebilen bir oyuncudur. Bu yüzden tarihsiz edebiyat, edebiyatsız tarih olmaz. Bu ikisi olmadan da diğer dallar doğmaz. Bu iki kafadar evrenin yönetimini düşman- dost gibi üstlenirler.

Yazımızın son durağına ulaşmış bulunmaktayız. İnsanlar var olduğu sürece, duygularımız ve zihnimiz işlevlerini yerine getirmeye devam ettikçe tarih ile edebiyatın birlikteliği var olmaya devam edecektir. Bunlar arasındaki ilişki doğa kanunlarına öykülendirilebilir. Birbirinin yerine geçmek için tatlı – sert didişen, ancak bunun mümkün olmadığını da bilinen, her şeye rağmen yine de birbirlerinin varlığına ihtiyaç duyan iki varlığı temsil ederler.

Furkan Toprak

Güncel Yazılar